10/15/2018
3683

Bu ay Bizden Biri bölümümüzde Yapı Merkezi İnşaat A.Ş'nin İnsan Kaynakları Müdürü Sn. Görkem Özkan'ı; markalaşmanın işveren dünyasındaki önemi hakkında yazdığı makalesiyle ağırlıyoruz...

 

Marka Sözdür! Markalaşan Dünyada "İşveren Markası"

Milenyum çağında bilgi teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan ve sürekli değişimi zorunlu kılan küreselleşme hareketi; ekonomik, siyasal, kültürel ve iş yaşamını zorunlu olarak her alanda rekabet edebilmek adına, dünya ölçeğinde düşünüp, davranabilme gerekliliğini ve esnekliğini tartışılmaz hale getirmiştir. İşletmelerin yönetim biçimlerini tekrardan sorgulayıp değişimine direk etkisi olan bu hareket; insan kaynağının stratejik önemini vurgulayarak, onu bir maliyet unsuru yerine, "entelektüel sermaye" olarak görmeye başlamış ve işletmelerin verimliliğe ulaşmasında insanı, yönetsel faaliyetlerin merkezine yerleştirmiştir.

Küreselleşme hareketinin etkilerini hızlı bir şekilde hissettiğimiz günümüz şartlarında işletmelerin rekabet avantajı elde etmesi, nitelikli insan kaynağına sahip olmakla birlikte, bu kaynağı etkili ve verimli kullanmaya bağlı kılmıştır. Nitelikli insan kaynağının kendi beklentilerini karşılayacak "marka değeri" olan işletmeleri tercih edeceği düşünüldüğünde, işletmelerin nitelikli potansiyel insan kaynağını kendi organizasyon yapısına dahil edecek ve mevcut insan kaynağının da bağlılığını sağlayacak "işveren markasını" oluşturması ve bunu yönetmesi yine bu çağın zorunlu çıktılarından biri olmuştur.

1990 yılların başında ortaya atılan İşveren Markası kavramını; İşverenin sunduğu ücret / yan haklar, kendini gerçekleştirme, psikolojik tatmin ve mesleki faydaların tümü olarak tanımlayabiliriz. İşveren Markasını "çalışılabilecek en iyi yer" algısını oluşturulması ya da "hayranlık uyandıran şirket" olma çalışmalarını kapsayan faaliyetlerin tamamı olarak ifade edersek yanlış olmayacaktır. İşveren markası oluşturmada ki temel amaç, çalışan bağlılığını artırmanın yanı sıra, aday olmaya potansiyel dış kaynağı işletmeye çekerek, merak uyandırmaktır.

Kısacası işletmelerde mevcut çalışanlar ve potansiyel yetenekleri kazanılması gereken müşteri olarak görüp, "çalışılacak en iyi firma olmak" için İnsan Kaynakları ve Kurumsal İletişim bölümlerinin yaptıkları ortak çalışmaların bütününü "İşveren Marka Yönetimi" çıktısı olarak değerlendirebiliriz.

 

Neden Önemli?

Geçmişe kısa bir yolculuk yaptığımızda 2000'li yılların başından itibaren, yabancı sermayeli firmaların işveren markasına odaklanmaya başladığı ve bütçe ayırarak stratejik yönetimin bir parçası haline getirdiği görülmektedir. Ülkemiz de ise 2010 sonrasında büyük hacimli firmalarda insan kaynakları departmanının işveren markasına yönelik çalışmalara ağırlık verdiğini görülmektedir.

Yetkin ve kurum kültürüne uygun çalışanları bulmadaki zorluklar, rekabet ortamında mevcut çalışanları elde tutmak, Y derken, serpilip yetişen Z kuşağına uzanan kuşaklar arası beklentilerin yüksek olması, potansiyel yetenekli adayların şirket bünyesine kazandırılması "işveren markası" çalışmalarının zorunluluğunu ve önemini günden güne hissettirmektedir.

 

İyi Bir İşveren Markası Oluşturmak Aday Deneyimi ve Marka Elçisi Olmaktan Geçiyor

Günümüz iş dünyasındaki araştırmalara bakıldığında, iş verimliliğinin oluşturulmasında yaşanan en temel sıkıntının işe uygun insanın seçiminde yaşanmakta olduğunu göstermektedir. Seçilecek insanın yönetsel becerilerinin yanında, yetkinlikleri, şirket iklim ve kültürüne uyumluluğu ve işe devamlılığının sağlanmasındaki rolü tartışılmaz bir noktaya gelmiştir.

Küreselleşen dünyada şirketler rekabet etmek, sürdürülebilirliklerini sağlamak ve iddialı olmak adına devam eden bu yarışta yer almanın ancak ve ancak nitelikli iş gücü ile mümkün olabileceğini değerlendirerek nitelikli iş gücü kavramının, önemini ve gerekliliğini ciddiye alarak mevcut piyasa koşulları karşısında, "yetenek avcılığına" soyunmuştur.

Nitelikli İnsan gücünün aranır olmaya başlanması ile birlikte , "Mülakat ve İşe Alım Süreçleri de" değişikliğe uğramış. Yöneticilerin bu süreçteki sivrilen rolleri törpülenmiş ve çalışanın iş mülakatlarındaki tek taraflı "seçilen" rolü, yerini çift taraflı "seçici" rolüne bırakarak, ortamı ve şartları işverenle adeta eşit konuma getirmiştir. Bu nedenle "Mülakat Süreci", nitelikli ve en doğru adayın seçiminde, şirketlerin hedeflerine doğru ilerleyebilmesi, verimliliği ve karlılığı arttırıp sürekliliği sağlayabilmesi için en önemli anahtarlardan biri olma özelliğine sahip bir konuma gelmiştir.

 

 Dikkat! Biri Bizi Gözetliyor…

İşverenlerin tercih edilebilir bir marka olması önemli, peki bu yarışta adaylarımız için en sağlam ve gerçekçi veriler nerede? Bu sorunun yanıtı aradığımızda "aday deneyimi" çok boyutlu bir yolculuk olarak çıkıyor karşımıza. Adaylar iş başvurusu yapmadan birçok alanda firmayı araştırıyor ve belirli süzgeçten geçiriyor. Kısaca bunlara göz atacak olursak;

  • İş ilanlarının net tanımlanmasına,
  • Yöneticiler ve İK tarafından gerçekleştirilen tasarlanmış mülakat süreçlerinin profesyonelliğine,
  • Tüm adaylara olumlu olumsuz geri bildirimlerin zamanında yapılmasına,
  • Firmanın Sosyal Sorumluluk projelerine destek vermesine,
  • Maaşların, vergilerin ve tedarikçi ödemelerinin zamanında ödenmesine önem verilmesine,
  • Yan hakların çeşitliliğine,
  • Resmi ve sivil toplum örgütleri ile iyi ilişkilerin kurulmasına,
  • Doğa ve Çevre Dostu bir imajın oluşturulmasına,  
  • Çalışan Çeşitliliğine,
  • Güleryüz, kesintisiz iletişim ve ev sahipliğine,
  • Ulaşılabilirliğe,
  • Şirket hakkında detaylı bilgi alabileceği şeffaf ve güncel bilgiye her an ulaşabilmeye,
  • Şirketin genç yetenekleri desteklemesine, üniversiteler ile işbirliğine,
  • Eğitim ve kariyer fırsatlarının çeşitliliğine,
  • Şirket çalışanlarının hikayelerine, şirket içindeki gerçek yaşamlarını daha samimi bulduğu için Web sitesi ve sosyal medyadaki aktifliğe,
  • Firma hakkında internete genelinde yapılan yorumlara, edinilen deneyimlere,
  • Çalışma ortamı estetiği, ergonomi ve çalışma esnekliğine,
  • Bilgi teknolojilerine yapılan yatırıma,
  • Firmada ki mevcut çalışanların profil ve yetkinliğine,
  • Farklı uygulamalar ve iç iletişime,
  • Çalışmak istediği bölüm yöneticisinin yada tepe yönetimin sosyal medya ve Linkedin gibi mecralardaki profiline ve ortak networklerden referans kontrolüne.

 

#MarkaElçimizOlurMusunuz?

Hizmet veya bir ürün satın alırken firmanın yanı sıra, o hizmet ve üründen daha önce faydalanan kişilerle etkileşim halinde olarak deneyimlerinden yararlanır, fikir alarak kararımızı destekleriz. İşe alım süreçlerinde de adaylar benzer adımları izleyerek firma çalışanlarının deneyimlerinden yararlanmaya başlamıştır.

Buradan yola çıktığımızda mevcut çalışanlar firmanın "marka elçisi" olarak işveren markasını destekleyen en güçlü unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışan deneyiminin kişisel ağlar arası sözlü aktarımına ek olarak, yeni nesil yaratıcı paylaşımlar da marka elçiliğine farklı ve etkisi büyük bir boyut kazandırmıştır.

  • Firmanıza ait haberleri ve başarı hikayelerini kişisel hesaplarınızdan, ağınıza duyuruyorsanız,
  • Şirket içi aktiviteleri ve işyeri arkadaşlarınızla olan etkileşiminizi canlı yayın,  video veya fotoğraflarla sosyal medyanızda paylaşıyorsanız,
  • Çalışma arkadaşlarınızla bir #hashtag çatısı altında buluşarak çoğalıyorsanız. Marka Elçisi olarak aramıza hoş geldiniz!

 

İşveren markası önümüzdeki dönemde şirketin kurumsal kimliğinden daha çok, şirket çalışanlarının kimliğine ve vizyonuna odaklanmaya başlayarak "çalışan markasını" yaratacaktır…

 

                                                                                                                                                                                                                                Görkem Özkan - Ekim 2018